HOŞGELDİNİZ...

Bloğuma Hoşgeldiniz…    Umarım bloğumu beğenirsiniz...     Paylaşımlar Hayatı Yaşanabilir Kılar.     Serap Arslan     Kırıkkale

Ben Serap Arslan. Kırıkkale'de Mehmet Varlıoğlu İlköğretim Okulu'nda sınıf öğretmeniyim. Bu bloğu hayatımdaki ve mesleki yaşantımdaki çeşitli şeyleri paylaşmak için tutuyorum. Hepiniz Hoşgeldiniz...

1 Şubat 2012 Çarşamba

EĞİTİCİ ÖĞRETİCİ HİKAYELER

Bu bölümde sizlere , kendi çocuklarıma küçük yaşlarından itibaren uyku saatlerinden önce okuduğum kısa fakat eğitici, öğretici, hayata yön veren öyküleri yayınlayacağım. Sınıfımda da öğrencilerimin okumaları için haftanın hikayesi adlı köşemize bu öyküleri asıyorum.






                              YANKI

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlar.
Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp  AHHHHH!”  diye bağırıyor.İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH!”  diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor.Aldığı cevap ise “SEN KİMSİN?” oluyor.
Cevaba kızıp “SEN BİR KORKAKSIN!” diye tekrar bağırıyor.
Dağdan gelen ses ise “SEN BİR KORKAKSIN!” oluyor.
Çocuk babasına dönüp: “NE OLUYOR BÖYLE?” diye soruyor.
Oğlum, DİNLE VE ÖĞREN” diyor adam. Dağa dönüp “ SANA HAYRANIM ! “ diye bağırıyor.Gelen cevap “ SANA HAYRANIM! “ oluyor.Adam, “SEN MUHTEŞEMSİN !” diye bağırıyor.
Dağın tepesinden “SEN MUHTEŞEMSİN !” diye bir ses geliyor.
Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor:
”Oğlum insanlar buna YANKI derler, ama aslında bu YAŞAMDIR.
Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığınız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev.
Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol.
Saygı istiyorsan insanlara daha çok Saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen  daha sabırlı olmayı öğren.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır ve her kesiti için geçerlidir.
Yaşam bir tesadüf  değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.”


DUVARDA ÇİVİLİ KERTENKELE...


         Japon mimarlardan biri evini baştan aşağı yeniliyormuş. Tamirat esnasında söktüğü kapılaradan birirnin duvarla irtibatlı bölümünün iç kısmında, iki tahta arasında sıkışıp kalmış bir kertenkele bulmuş.Biraz daha dikkatli bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etmiş.
      Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu görmüş.
      ‘’ On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışardan çakılan bir çivi , o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı’’ diye düşünmüş Japon mimar.
        Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele , bir santim boyu bile kımıldamadan bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı?
      Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başlamış.Bu kertenkele sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl nasıl yaşamını sürdürebildiğini merak ediyormuş.
      Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket olmuş. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini görmüş. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyormuş.
      Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi,  belki de arkadaşı ... Kim bilir?
  Ama bilinen bir şey var ki aralarında ki güçlü sevgi, birirnin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu.

İKİ ERKEK KARDEŞ

    Evvel zaman içinde iki erkek kardeşin bir buğday tarlası ve değirmeni varmış. Her gün birlikte çalıştıktan sonra tahılı eşit olarak ikiye bölerlermiş.
                         
        Bir gün ailesi olmayan kardeş şöyle düşünmüş;
     ‘’ Bu adil değil! Benim kimsem yok, kardeşimin ise doyurması gereken          
      büyük bir ailesi var.’’
    Böylece her gece karanlık bastıktan sonra kimse fark etmeden kardeşinin deposuna fazladan bir ölçek tahıl koymaya başlamış.

    Aradan çok geçmeden öteki kardeş kendi kendine şöyle düşünmüş;
 ‘’Bu adil değil! Büyüdüklerinde bana bakacak oğullarım var, kardeşimin ise hiç kimsesi yok.’’
    Böylece her gece karanlık bastıktan sonra kimse fark etmeden kardeşinin deposuna fazladan bir ölçek tahıl koymaya başlamış.

    Fakat bir gece aniden karşılaşmışlar ve birbirlerinin ne yaptığını öğrenmişler.Birbirlerine duydukları derin sevgi ve bağlılık nedeniyle sevinç göz yaşlarına boğulmuşlar.


BİR BARDAK SÜTÜN HATIRI

  Ali, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu.O gün hiç bir şey satamamıştı, karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine ‘’Afedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?’’ diyebildi yalnızca. Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona.
   Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra ‘’Çok teşekkkür ederim, borcum ne kadar? Diye sordu genç bayana.
   Genç bayan, ‘’Borcunuz yok’’ diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti  ’’Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize,’’dedi.
    Çocuk ‘’ O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size’’ dedi.
    Ali evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
    Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Doktor Ali konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.
    Artık genç olmasada yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.Uzun süreden tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu.
    Doktor Ali denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu...
   Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti.
    Kağıtta şunlar yazılıydı;
‘’Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.’’

İLETİŞİM Mİ DEDİN ? ... SENİ ANLAMIYORUM


     Büyük denizci Piri Reis Avusturalya kıyılarına adım attığında daha önce hiç görmediği bir hayvanla karşılaşır.Yanında ki yerliye hayvanın adını sorunca ‘’ Kangroo! cevabını alır.
     Böylece denizci, arka ayakları üstünde sıçrayarak yol alan, yavrularını karnındaki kesesinde taşıyan bu hayvanın resmini çizer.Ülkesine döndüğünde bu ilginç hayvandan bahseder ve resimlerini herkese gösterir. Zamanla tüm dünya bu hayvanı tanır.(Kanguru)
     Çok sonra Avusturalya yerli dillerini incelemek için kıtaya gelen bir dil bilimci, yerlilerin bu hayvan için başka bi isim kullandıklarını görür.
      ‘’Kangroo!’’ yerli dilinde ‘’ Seni anlamıyorum!’’ anlamına gelmektedir.


NERGİS ÇİÇEĞİ


Gözlerinizle dinliyorsunuz siz... Bu nedenle, bir öykü anlatmak istiyorum: Bir nergis çiçeği ölmüş.Çayırdaki çiçekler, ırmaktan bir kaç damla su istemişler,ona göz yaşı dökmek  için.
‘’Bendeki tüm su damlaları göz yaşı olsa, nergis için dökeceğim yaşlara yetmez . Onu çok severdim.’’ demiş ırmak.
‘’Nergisi kim sevmezdi? O kadar güzeldi ki...’’ diye yanıt vermiş çayırdaki çiçekler.
’’Gerçekten güzel miydi?’’ diye sorunca ırmak, ‘’ Senden iyi kim bilebilir bunu ? Kıyında eğilip suyunda kendi güzelliğine bakardı her gün,’’demişler. Irmağın yanıtı şöyle olmuş:
‘’Onu sevmemin nedeni, bana eğilip baktığında, suyumun yansımasını görmemdi gözlerinde...’’





KALPTEN DİNLEMEK

            Evliliğinde şiddetli fırtınalar       ve süregelen geçimsizlik yaşayan adam, evini terk ederek annesinin evine gelmişti.Annesi ona sarıldı ve bir öğüt verdi:
‘’Git eşinin söylediklerini dinle oğlum.’’
Adam öğüdünü tuttu; o akşam eve gittiğinde, eşinin söylediklerini dinlemeye başladı.
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra adam, yine aynı nedenle annesine geldi.Annesi bu kez oğluna şevkatle sarıldı ve onun saçlarını okşamaya başladı. Sonra kulağına, yeni bir öğüt fısıldadı:
‘’ Şimdi eşinin sana söylemediği her sözcüğü dinle ‘’ dedi.’’Çünkü sevgiye ulaşan yolun kapısının gerçek anahtarı , sevdiğini kulaklarından önce , kalbinle dinleyebilmektir.







                                                 EN İYİ BUĞDAY

      Her yıl yapılan ‘’En iyi buğday’’ yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmış. Yarışmanın sonunda böyle kaliteli ürün yetiştirmenin sırrını gazeteciler sormakta gecikmemişler.
Çiftçi: ‘’ Benim sırrım, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor.’’ demiş.
Bu cevaba oldukça şaşıran gazeteciler:
‘’Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama böyle birşeye neden ihtiyaç duyuyorsunuz ki?diye sormuşlar.
‘’ Neden olmasın? ‘’ demiş çiftçi.
‘’ Bilmediğiniz bir şey var; rüzgar olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır.Bu nedenle komşularımın kötü buğday yetştirmesi demek, benim ürünümün de kalitesinin düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımında iyi buğday yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.’’ demiş.

(Arkadaşların ne kadar başarılı olursa seninde başarın daha yüksek olacaktır.)






                                        HANGİSİ KAZANIR BU MÜCADELEYİ ?

      Yaşlı bir köylü evinin önünde torunuyla birlikte oturup,  az ilerde boğuşan iki köpeği izliyormuş.
Köpeklerden biri beyaz diğeri siyahmış. 12 Yaşında ki çocuk kendini bildi bileli dedesinin evinin önündeki bu köpeklerin boğuştuğunu izleyerek büyümüş.

 Dedesinin göz önünde tutup, yanından ayırmadığı iki iri köpekmiş bunlar. Çocuk evi korumak için bu köpeklerden birisinin yeterli olacağını düşünüyormuş, ayrıca neden birinin siyah diğerinin beyaz olduğunu da merak ediyormuş.

     O merakla yaşlı dedesine sormuş. Yaşlı adam bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazlayarak:
    ‘’ Onlar benim için iki simgedir evlat ! ‘’demiş.

‘’ Neyin simgesi?’’ diye sormuş çocuk.

‘’ İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder, durur.Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları!’’ demiş.

    Çocuk sözün burasında mücadele varsa kazananı da olmalı diye düşünerek, ‘’ Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?’’ diye merakla sormuş.

    Yaşlı adam derin bir gülümsemeyle torununa bakarak;
‘’ Hangisi mi evlat?, Ben hangisini daha iyi beslersem elbet O! ’’ demiş.






(Bu hikayeyi okuyan sizlerde içinizde daima boğuşan iyilik ve kötülükten daima iyiliği daha çok besleyerek İYİLİĞİN KAZANMASINI sağlayacağınız ümidiyle ve sevgilerimle!)

1 yorum: